30 Mart 2013 Cumartesi

Duvardaki Resim

Her şey biraz uzaklaşmak için çıktığım o yolculukta oldu. Tüm istediğim bir sahil kasabasında martıları izleyerek kitabımı bitirmekti. Deniz manzaralı ama kasabanın tepelerinde bir ev seçmiştim kalmak için. Böylece geceleri sessizlikte kitabımı yazabilecek, gündüzleri ise kasabada dolaşıp ilham arayacaktım. İnce ve uzun bir yoldan götürüldüm kalacağım eve. Çok çok uzun yıllardır ayakta olduğu belliydi. Dikkatsiz bir göz orayı terk edilmiş zannedebilirdi ama eve ilk bakışımda bahçesinin her gün düzenlendiğini ve camlarının düzenli olarak silindiğini fark etmiştim. İçeri girdim. Yaşlıca bir adam beni üst katta kalacağım odaya çıkarttı. Oldukça küçük ve gösterişsiz bir odaydı. Muhtemelen evdeki en küçük odaydı. Mobilyalar çok eskiydi fakat kendi dönemlerinin en iyileri oldukları belliydi. Duvarlarda çoğu resim olmak üzere çeşit çeşit eserler vardı. Yatağın başında bir şamdan duruyordu. Yaşlı adam bu odanın yıllar önce bu evde kalan ailenin genç kızına ait olduğunu söylüyordu. Onun bu açıklamasından sonra odaya bakışım değişti. Adam odadan ayrıldı. Ben de genç kızın hatıralarının peşine düştüm. Penceresindeki manzaradan kurmuş olabileceği hayalleri düşündüm. Odadaki eşyalara bakıp onu tanımaya çalışıyordum. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bu kıza giderek daha yakın hissediyor, onu düşünmeden duramıyordum. Bir hayalete aşık oluyordum. Bu tuhaf hisse alışmanın zorluğundan olsa gerek kendimi odadan dışarı attım. Sahile indim. Yaptığım hiçbir şeye odaklanamıyordum. Odaya yeniden dönmek için aklım bana oyunlar oynuyordu. Bütün günü içimde geri dönme arzusuyla sahilde geçirdim. Hava kararmadan hemen önce odama döndüm. Odaya girişimdeki heyecanımı anlatamam. Bir daha görüşemeyecek iki sevgilinin son kez seviştiğinde yaşayacağı büyük arzuyu hissediyordum içimde. Yatağıma uzanıp hissettiklerimi yazmaya karar verdim. Hava kararmıştı. Yatağın yanındaki şamdanı yaktım. Şamdanın durduğu yer yazdıklarımı okumam için yeterli değildi. Şamdanı daha yakın bir yere koydum ama bu hareket hiç beklemediğim bir şeye sebep oldu. Daha önce dikkatimi çekmemiş bir resim duvarda pırıl pırıl parlamaya başladı. Bir genç kızın portresiydi bu. Bu oydu. Hiç görmediğiniz, hakkında hiçbir şey duymadığınız birinizi nasıl tanırsınız? Bunun imkânı var mıdır? ama ben onu tanımıştım. Bütün gece resmine baktım. Kokusunu duymaya başladım. Hemen yanı başımda hissediyordum onu. Öpüp koklayabilmek için onu yalvarıyordum tanrıya. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama sabah olduğunda bütün hikâyesini biliyordum. Ben de yazdım. Satır satır hepsini yazdım. O sahil kasabasında kaldığım sürece odamdan çıkmadım. İyice alışmıştık birbirimize. Yaşlı adam hayatta olduğumdan şüphe etmiş olacak ki dördüncü günün sonunda odaya girdi. Beni kağıtlar içinde soluksuz yazarken buldu. Artık gitmeliydim. Eşyalarımı toplarken rüzgârın matem şarkıları söylediğini duyuyordum. Bir hayalet sevgiliden ayrılmanın ne kadar zor olduğunu yaşayarak öğrendim. O günden beri her gece yatmadan onunla o odada yaşadıklarımızı düşünürken, siz o hikâyeyi hiç yaşanmamış bir aşk hikâyesi olarak sevdiklerinize anlatıyorsunuz. Aklımda güzel anılar, gülümsüyorum.

Emrah Özdemir

Edgar Allan Poe'nun Oval Portre isimli hikâyesinden esinlenerek yazılmıştır.

16 Mart 2013 Cumartesi

Sözler (2)

Bir ayrılık ile ayrılan iki kişi kavuşmak için gece ve gündüz dua ediyorlar. Onlar birbirine yaklaştıkça mevsim kıştan bahara dönüyor.
Bir çocuk penceresinden yüklü bulutlara bakıp kendi dilinde dua ediyor. Duası kabul oldukça bulutlar dağılıyor; arkadaşları sokağa çıkmaya başlıyor.
Çok zamandır denizde bir gezinti için hayaller kuruyordu. Ona sürpriz yapıp bir tekne ile denize açıldık. Yeterince açılınca kırmızı balonlarını bırakıverdi gökyüzüne. Onların arkasından bakarken gerçekten mutluyduk.

1 Mart 2013 Cuma

Sözler


"Biraz daha kalabilir misin?" dediğinde saatime bakıyor, ne kadar daha kalabileceğimi düşünüyordum. Belki de gitmemi hiç istemiyordu ama benim bunu fark etmem bir ömür aldı.
En son ne zaman beraber mutluyduk diye düşünürken, sessizce gülümseyerek odaya girdi. Ona bakarak "Birazdan." dedim. Anlamadı. Sonra beraber gülümsedik.
Pencerenden baktığında ağaçlar, yollar ve daha bir sürü şey geçip gidiyorsa başarmışsın demektir. Artık yoldasın.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Bir Özrün İki Tarafı

-Özür diledim. "Uzak dur benden!", dedi. Ben de uzak durdum. Öyle uzak durdum ki bir daha ondan haber alamadım ama hiç unutmadım da. Eğer özrümü kabul etseydi onunla ne kadar mutlu olabileceğimizi düşünüp durdum.
-Özür diledi. "Uzak dur benden!", dedim. O da uzak durdu. Öyle uzak durdu ki bir daha ondan haber alamadım ama hiç unutmadım da. Eğer özrünü kabul etseydim onunla ne kadar mutlu olabileceğimizi düşünüp durdum.

12 Şubat 2013 Salı

Pazar Yerinde Kayıp Bir Çocuk

Küçüktüm. Pazarda annemin elinden tutardım. Öyle hareketliydi ki pazar yeri hayal dünyamda oradaki herkesle oyunlar oynardım. Sonra yanımda annemin olmadığını fark edince herkes sevimsiz birer yabancıya dönüşürdü. Ağlardım. Bazen limon tezgâhının yanında bazense tam ortasında pazar yerinin. Annem beni hep bulurdu çünkü bana bir şey öğretmişti. Kaybolduğumda neredeysem hiç kıpırdamadan annemi beklemeliydim. O mutlaka gelirdi. O gelene kadar ağlamak serbestti. Sonrası zaten büyük bir mutluluktu. Şimdi otuzlarımdayım. Hislerim pek değişmedi. Dünya bir pazar yeri ve herkes yabancı. Tutacak bir elim yok. Gözlerim doluyor ama hiç kıpırdamadan bekliyorum onu. O gelecek ve sonrası büyük bir mutluluk.

7 Şubat 2013 Perşembe

Rıhtımda

Rıhtımda bekleyen üç kişi, birbirlerine isimlerini sormadan sohbet ediyorlar. Biri beş dakikaya tüm hayatını sığdırdı. Öteki beş dakikada diğerinin hayatını anlayıp, ona öğütler verdi. Üçüncüsü beş dakikada bir hayata ve bir öğüde tanıklık etti. Rıhtımdaki adamlardan birini dürüst, birini ilgili, diğerini sessiz, kendimi yalnız buldum.

5 Şubat 2013 Salı

Ruh ve Beden

Gölgesinde biraz dinlenmek için oturduğum bu ağaç, yapraklarını her sonbaharda neden döktüğünü anlattı. Onu sonuna kadar dinledim. O hikayesini bitirdiğinde mevsim çoktan kış olmuştu ve benim artık gitmem gerekiyordu.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Tuhaf Bir Yolculuk

Uykuluydum. Çok çok fazla uykuluydum ama uyuduğumu hatırlamıyorum. O hâlimde, aklımda kesintisiz bir şekilde dönüp duran bir düşünce vardı. Düşen her şeyi düşünüyordum. Yağmuru, kar tanelerini, ağaçları. Hepsi – aslında her şey – düşüyordu ve düşen her şey başkalaşıyordu. Başkalaştıkları şey en az kendileri kadar güzeldi. Yağmur bulut, kar su, tohum ağaç oluyordu. Öyleyse ben de düştükten sonra başkalaşacağım güzel şeyi bulmalıydım. Bu yüzden düşler aleminde bir yolculuğa çıktım. Düşler alemi diye anlatıyorum ama içindeki her şey bu dünyaya aitti. Yalnız bir farkla. Her şey –canlı veya cansız– konuşabiliyordu benimle. Bunun için tek yapmam gereken onlara bakışlarla ya da gülüşlerle dokunmak oluyordu. Ben de öyle yaptım. Yer altındaki ve üstündeki her şey ile konuştum. Canlı ve cansız her şey ile. En masum kuşla, en çirkin böcekle, eşsiz kar tanesiyle, magmada yaşayan bakteri ile ve geriye kalan her şey ile sohbet ettim. Dünya zamanı ile dünyanın yaşı yetmezdi sohbetin bitmesine. Hiç kolay olmadı. Yaşlandığımı hissediyordum ama bu sadece bir histen ibaretti. Vucüdumda bir değişiklik yoktu. Bu hâlimden cesaretle – yaşlılıktan düşüp kalakalmayacağımı anlayınca – düşler aleminden dünyaya bakabilmek için yollar aradım. En çok yaşlı ağaçlar ve en eski dağlar yardım etti bana. Dünyanın tüm hâlleri içlerinde saklıydı. Onları okumama izin verdiler. Okudukça gitmem gereken yerler olduğunu anlıyordum ve gidiyordum. Mesafeleri katetmek hiç vakit almıyordu. Ne zaman gitmek istesem bir rüzgâr çıkıyordu. Bir savruluşta gidiveriyordum istediğim yerlere. Oralarda okumaya devam ediyordum. Yıllarca okumuş olmalıyım. Tüm yaşlı ağaçları ve eski dağları okumayı bitirince okuduklarımı anlamak için duruldum. Birden fazla ömür aldı tekrar ayağa kalkmam. Hislerim iyice yaşlanmıştı fakat bu durum tatmin edici bir olgunluğu da beraberinde getiriyordu. Bu olgunluk hissi ile yolculuğumun başladığı yere geri döndüm. Her şey neredeyse bıraktığım gibiydi ama hiç de öyle hissetmiyordum. Baktığım her şey fazlasından arınmış bir hâlde gözüküyordu bana. Ağaçlar, kuşlar, rüzgâr ve geriye kalan her şey artık kendi dilleri ile konuşuyorlardı. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama onları anlayabiliyordum. Bu sırrı çözmeye pek de niyetim yoktu. Hâlimden memnundum. Memnuniyetimden olsa gerek başığı göğe kaldırıp, ellerimi yana açıp gülümsemeye başladım. İşte tam bu sırada düşmek üzere olan son kar tanesini gördüm. Rüzgârın yardımıyla onun yanına gittim çünkü dünyaya bakabilmenin bir yolunu bulmak için ona sormam gereken bir sorum vardı. Elimden tuttu. Daha ben sorumu sormadan beni bulutlardan aşağı çekti. Düşüyorduk. Bana gülümsedi. “Düşmeden bilemezsin.” dedi. Rüzgâr onu uzaklaştırdı. Her an yere çarpacak gibi hissediyordum ama yere bir türlü ulaşamıyordum. Yaşlı ve olgun hislerim olmasa bu korkuya dayanamazdım. Düşüncelerim birbirleri ile yarışıyordu ama her seferinde çocukluğumdan bir sahne hepsini bastırıyordu. İşte o zaman en saf acıyı hissettim. Bu his ile önümdeki sahne değişti. Tüm dünyayı görebiliyordum. Tüm acıları, mutlulukları ve daha fazlasını. İşte o zaman ağlamaya başladım. Belki yıllarca ağlayarak düştüm. Sonra bir durgunluk hissettim. Yer belirdi. Büyük bir savaşın ortasına düşüverdim. Artık dünyadaydım. Yanımda insanlar düşüyorlardı. Bu dünyada bir daha ayağa kalkamayacak insanlar. Onların kucaklarındaki çocuklar da düşüyordu. Yaşlı ve olgun hislerim “Durdurun bu çılgınlığı!”, diye bağırmamı söylüyordu ama çok yorgundum. Çok çok fazla yorgundum. Tüm yapabildiğim yere düşen çocuklardan birine vücudumu siper etmek oldu. Diğerleri gibi beni de vurdular. Kucağımdaki çocuğun en saf acısını bir gün diğerlerine anlatacağını umut edip toprağa dönüşmeye başladım.

3 Şubat 2013 Pazar

İyi Bir Niyet

Merhaba,

Belki denk gelmişsinizdir Mavi Çizgili Atkım'a bir yerlerde. Belki de elinize alıp kitabı okumuşsunuzdur. Kim bilir? Ben değil. Öyle olsun ya da olmasın buradan yazmak gibi bir niyetim var içimde. Ve iyi bir niyet olduğuna inanıyorum. Belki dönüp bir bakarsınız yazdıklarıma belki umurunuzda olmaz belki de hiç yolunuz kesişmez. Olur da kesişirse iki kelime de olsa düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Yeni başlayanlar için Mavi Çizgili Atkım'la ilgili şu bağlantıları vermeyi de faydalı görüyorum.

http://www.facebook.com/mavicizgiliatkim

http://twitter.com/filmizi

http://www.idefix.com/kitap/mavi-cizgili-atkim-emrah-ozdemir/tanim.asp?sid=LDWNHNL2Q40V7LZ8TTZO

Sevgiler,
Emrah